Discoley Yönetici
Mesaj Sayısı : 207 Rep Puanı : 311
| Subject: Destansı (Epik) Anlatımın Özellikleri Sat May 22, 2010 3:07 pm | |
| 1.Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır. 2.Destan türünün yiğitçe havası vardır. 3.Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır. 4.Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir. 5.Etkileyici bir özellik taşır. 6.Sürekli hareket vardır. 7.Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler. 8. Şiir destan roman hikâye tiyatro destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir. 9.Anlatımda abartıya yer verilebilir. 10.Sanatlı bir dil kullanılır. Örnek metinler
SİVASTOPOL Derken tabur komutanı yine işaret verdi. Yine subaylar fısıltıyla konuşarak emri birbirlerine ilettiler ve kara bir duvar gibi duran 1. bölük çöktü. Onlara "Yere yat!" emri verilmişti. 2. bölük de yere yattı ve Pest eline sivri bir şeyin battığını duydu. Yalnız 2. bölüğün komutanı ayakta kalmıştı. Kılıcını sağa sola savurup hiç durmadan konuştukça tıknaz silueti bir öne bir arkaya gidip geliyordu.
"Pekâlâ adamlarım! Haydi şimdi aslanlarım! Kurşunlarımızı israf etmeyip bu süprüntülen süngümüzle temizleyeceğiz. "Hurra!" diye bağırdığımda hepinizin arkamdan geldiğini görmek istiyorum. Kimse geride oyalanmasın. Birbirinizden ayrılmamalısınız bu en önemlisi... Onlara kim olduğumuzu gösterelim ve yüzümüzü kara çıkarmayalım tamam mı arkadaşlar?
TOLSTOY
KANİJE KALESİ'NİN FETHİ Sadrazam İbrahim Paşa 1600 yılı baharında tekrar sefere çıkıp Kanije üzerine yürüdü. Bu arada Bobofça Kalesi de istirdat edilmişti. Ordu Kanije'yi kırk günden fazla muhasara etti. Kalenin barut mahzeninin infilakı üzerine müdafiter teslim olmak zorunda kaldılar. Kanije beylerbeyilik hâline getirilip Tiryaki Hasan Paşa'ya verildi. Sadrazam İbrahim Paşa Temmuz 1601'de yeni bir sefere çıkmak üzereyken serhatta öldü. Yerine sadaret kaymakamı bulunan Yemişçi Hasan Paşa tayin olundu. Yeni sadrazam hemen Belgrat'a hareket etti. Ordu daha Belgrat'a ulaşmadan Belgrat'ın düşman eline geçtiği haberi geldi. Buraya gidildiyse de asker yenik düştü. Tam bu sırada Erdel ve Boğdan'ı da ele geçirerek Romanya'da bir idare kurmayı planlayan ancak vazgeçip Osmanlı merkezine elçi gönderip itaatini bildiren Mihal'in Avusturya hükümetinin düzenlediği suikasta kurban gittiği haberleri geldi. Böylece Avusturya hükümeti siyasi bir cinayet işlemiş oluyordu. Bu haber üzerine Osmanlı Devleti bölgeye süratle bir ordu sevk edip güvenliği sağladı. Erdel Eflak Boğdan'da Osmanlı Devleti'ne bağlı güçlü bir düzen tesis edildi. Sonuçta Avusturya'nın işlediği bir siyasi cinayet Osmanlı Devleti'nin işine yaramıştı. Avusturya'nın yeni bir taarruz haberi geldi. Arşidük Ferdinand kumandasında bir ordunun Kanije'yi kuşatmakta olduğu müdafilerin zor durumda bulunduğu öğrenilmişti.
Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı his yoksulu sırtlan kümesi Varsa gelmiş açılıp mahbesi yâhud kafesi! Eski Dünyâ yeni Dünyâ bütün akvâm-ı beşer Kaynıyor kum gibi mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka lisanlar deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû kimi yamyam kimi bilmem ne belâ... Hani tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu o mahlûk-i asil Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefil Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe hakikat yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa göz gövde bacak kol çene parmak el ayak Boşanır sırtlara vâdilere sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller Yıldırım yaylımı tûfanlar alevden seller. Veriyor yangını durmuş da açık sinelere Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. Top tüfekten daha sık gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu hâşâ edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır indirilir mevki-i müstahkemler Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 'O benim sun'-i bedi'im onu çiğnetme' dedi. Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu çiğnetmiyecek. Şühedâ gövdesi bir baksana dağlar taşlar... O rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor! Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında bürünmüş kanına Uzanırken gece mehtâbı getirsem yanına Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki son ehl-i salibin kırarak savletini Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki İslam'ı kuşatmış boğuyorken hüsran O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât Sana gelmez bu ufuklar seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid isteme benden makber Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy | |
|